Cumartesi, Ekim 20, 2007

RUH KANSERİ

Nazan Arda geçen hafta 55 yasında öldü. Göğüs kanseriydi. Ameliyat için gittiği Amerika'da bir göğsü alınmıstı. Döndükten 11 yıl sonra beyin kanaması geçirdi. Beyninde de tümör vardı. Peş peşe geçirdiği iki ameliyatın ardından komaya girdi ve kurtarılamadı. Gazetedeki fotoğrafında, elinde bir ayıcıkla gülümsüyordu.
"Ayıcık", kendisi 4 yaşındayken vefat eden annesinin armağanıydı.
Arda,oyuncak ayısını 51 yıl boyunca hiç yanından ayırmamıştı.
Karacaahmet'e gömülürken, ayıcığını da yanında toprağa verdiler. * *
*
Burada Arda'yı anmamın nedeni, 11 yıl önce Amerika'ya ameliyata giderken yazıp eşine bıraktığı ölüm ilanı... Ecel, beklediğinden geç gelmiş, ama boşandığı eşi vasiyete uyup kendi kaleminden vefat ilanını gazetelere vermiş. ilan şöyle:
"şu anda Tanrı'ya teslim etmiş olduğum ruhumu, ömrümce tüm sevdiklerim için mükemmeliyetçilik adına çok hırpaladım.
Kendimi sevecek ve özgürlük tanıyacak vaktim olmadı.
Bilmem o çok uğraş verdiğim 'özel biri' olabildim mi?
Rahatsızlık vermekten her zaman çekindiğim sizleri bugün ..) beni uğurlamanız için bekliyor,hepinizi çok seviyorum."
ilanın köşesinde küçücük bir fotoğraf var:
Nazan Arda'nın ayıcığının fotoğrafı...

Metni okuyunca bunun bir vefat ilanından çok pişmanlık beyanı olduğunu düşündüm.
Başkalarını mutlu edebilmek uğruna kendinden vazgeçmiş,
"rahatsızlık veririm" kaygısıyla benliğini tarumar etmiş,
ruhunu doyasıya salıveremeden can vermiş "mükemmeliyetçiler" için kaleme alınmış bir ağıttı bu...
Nazan Arda, uğruna bir ömür adadıklarından, belki de
ilk -ve son- kez bir "rahatsızlık" rica edip cenazesine çağırıyordu.
Törene kaç kişi gitti bilmiyorum; ama ilanı verenin,
"boşandığı eşi" olması, o çok uğraş verdiği "özel
biri" olup olamadığı sorusunu yanıtlıyordu.
Başkalarını seveyim derken, kendini sevecek vakti bulamamıştı.
Son yolculuğunda yanında sadece vefakar ayıcığı vardı.

Arda'nın fizyolojik hastalığına olduğu kadar psikolojik
rahatsızlığına da teşhisi Jean Baudrillard koyuyor:

Fransız felsefeciye göre, vücudumuzdan bütün biyolojik düşmanları, mikropları, parazitleri atarsak ,nasıl savunma sistemi bozulan bedende hücreler birbirini kemirmeye başlar ve kanser tehlikesi doğarsa, ruhta da aynı şey oluyor:
"Sürekli pozitif olacağım" diye eleştirel ögeleri benliğinden uzak tutan, negatif duyguları dışlayan her ruhsal yapı, kendi kendini yiyerek felakete sürükleniyor.
Eleştirel düşünce ise, krizi damıtma yeteneği sayesinde bu felaketi önlüyor.
* * *
Benim yukarıdaki ilandan öğrendiğim şu:
Bütün varoluşunu "Beni beğenecekler mi?", "Beniseviyor mu?", "Rahatsız eder miyim?"kaygısı üzerine kuruyorsan, bil ki sonun hüsran...
Bir küçük serzeniş, sıradan bir tenkit ya da kadirbilmezlik, acılar pahasına kurduğun o "mükemmel kale"yi yerle bir edebilir.
Ölüm ilanını kaleme alacağına azat et kendini...
Seni, sen diye kabul edip sevecekleri sev.
Eleştir, ki onun için "özel biri" olabilesin.
Kendini, kendine beğendir herkesten önce...
Kimseye beğendirmek için de kendinden vazgeçme.
Acını göze al, çünkü Dostoyevski'nin dediği gibi,
"insanın ruhunu yücelten bir acı, ucuz bir mutluluktan evladır."
*CAN DÜNDAR*

Hiç yorum yok: