Pazar, Ekim 08, 2017



Burgazada’yı tanımlarken, adaların en doğalı, en ‘ada’ gibi olanı demek daha doğru olur herhalde. Tabii bir Sait Faik Abasıyanık adası olduğunu da eklemek gerek hemen. Üstadın öykülerinde balığından martısına, Rum balıkçısından, Laz bakkalın, ay ışığında yakamozlanan dalgalarına değin, çok ayrıntı bulabilirsiniz Burgazada hakkında. Emin olun, hepsi doğrudur ve pek çoğunu hala bulabilirsiniz burada.


Birbirinden güzel koylar vardır Burgaz’da, bunlardan birisi de Madam Marta Koyu, günübirlik gelenler pek bilmezler bu koyu özellikle de bu koya adını veren kadının hikayesini. İlginç bir kadın bu Madam Marta, alımlı, gösterişli bir balerin, hatta o yıllara göre fazla özgür ruhlu…

Bercuhi Berberyan, ‘Burgazada Sevgilim…’ kitabında onu şöyle anlatır:

“Marta, adanın en ilginç ve en sıra dışı kadınıydı. Yaz, kış denize çıplak girerdi. Bir dolu dikizcisi olmalı ki, herkes bilirdi bunu. İplemezdi Marta… Deniz onun canıydı… İbadet eder gibi yüzerdi, meditasyon yapar gibi… Çocuğunun doğum sancısı bile denizdeyken gelmiş, bıraksalar suda doğururdu belki de…”

Burgazada’nın Sivriada’ya ve batıya bakan, kuzey ve güneye kapalı koyunda mevsimin yaz veya kış olduğuna aldırmaksızın ibadet yaparcasına denize girer, günbatımıyla güneşe ulaşmak ister gibi yüzermiş her gün.

Mısır asıllı bir Hıristiyan’dı Marta. Eşi Ermeni. 1920 yılında Mersin’de dünyaya gelen Marta, Osmanlı Bankası Müdürü babasının tayini üzerine çocuk yaşta İstanbul’a gelmişti. St. Benoit Lisesi’ni bitirdikten sonra 1921 yılında Sovyet Devrimi’nden kaçarak ilk bale okulunu açan Lydia Krassa Arzumanova’nın öğrencisi oldu. Türkiye’nin ilk balerinlerindendi. Evlenip Burgazada’ya yerleştikten sonra kendisini doğaya ve denize adadı.

Evi Aya Nikola meydanındaydı ama o zamanının çoğunu daha sonra kendi adıyla, Marta Koyu olarak anılacak koydaki eski soda üreticilerine ait kulübede ve denizde geçirirdi. Öyle ki, dost ve konuklarını bile kulübenin önündeki incir ağacının altına kurduğu sofrada ağırlardı. Koyun temizlik ve bakımını hiç gocunmadan kendisi yapardı. Doğum sancısı bile koyda yüzerken tuttu ve bir motorla hastaneye yetiştirildi.

Su perisi gibiydi Marta. Yaz kış soğuk suyla yıkanır, karda bile çorapsız gezerdi. Yağmur sularını biriktirir her yağmurdan sonra, “Biraz Allah suyuyla yıkanayım” diyerek evine koşardı. Ortada henüz modası bile yokken; uzun saçlarına alından sıkma bandanalar bağlar, tahta bilezikler, kocaman halka küpeler takar, ayak bileğini halhallarla süslerdi. Her akşam rengarenk giysiler ve pareolarla iskeleye inip eşini karşılardı.

Adalılarla çok iyi dostluklar geliştiren ve yardımsever kişiliğiyle hâlâ hatırlanan Marta’nın çok yürek yaktığı söylenir. Ancak tüm çılgınlığına ve vurdumduymazlığına rağmen, belli ki hassas bir yapısı varmış. 80’li yılların başında “Artık rahat edersiniz…” notunu bırakıp, intihar etmiş Marta…

Burgazadalılar onun çok sevdiği koyu bugün de Marta Koyu diye anmaya devam ediyor.

Sibel Çağlar
Adını Bir Koya Veren Kadın: Madam Marta

http://antigonimou.blogspot.com.tr/2017/10/adn-bir-koya-veren-kadn-madam-marta-by.html

Hiç yorum yok: