Perşembe, Ocak 11, 2018

ALFRED NOBEL



İsveçli bir kimya mühendisi 1888 yılında bir sabah gazetede okuduğu bir haber yüzünden şaşkınlık ve telaş içerisindeydi.
Gazetede ölmüş olduğuna dair bir haber yayınlanmıştı. Adam şoka girmişti adeta. “Ben burda mıyım yoksa orada mıyım?”
Ortada gerçek bir ölüm olayı vardı. Ancak ölen kişi adamın bizzat kardeşi idi.
Bir gazetecinin acemiliği sonucu tüm gazeteler neredeyse aynı haberi manşete taşımıştı, ünlü mühendisin öldüğü haberi her yana yayılmıştı.
Dinamitin mucidi olan bu adam şoktan kurtulup kendisine geldiğinde, içinde insanların onun arkasından neler söylediğine dair bir merak uyanmıştı.
“Dinamit Kralı öldü”, “O bir ölüm tüccarıydı”, “Daha önce hiç olmadığı kadar hızlı bir biçimde ve daha fazla sayıda insanın ölümünü sağlayacak yöntemler bularak zengin olan ünlü mühendis öldü dün öldü” gibi başlıklar kullanılmıştı gazetelerde.
Bu haberleri okuyunca kendisine bir soru sormuştu adam: “Yoksa ben böyle mi hatırlanacağım.”
Bu şekilde hatırlanmak istemiyordu. O günden sonra öldüğünde farklı bir şekilde anılmak isteğiyle kimi adımlar atmaya karar verdi.
Etraflıca bir plan yaptı ve adım adım uygulamaya koydu. İki kişiyi kendisinin ölümünden sonra servetini yönetmek ve adına bir vakıf kurmakla görevlendirdi.
Bu vakıf dünyada insanlık için çalışan bilim insanlarına O’nun adına ödüller verecekti O öldükten sonra.
Ölümünden bir yıl önce (1895) yazdığı üçüncü ve son vasiyetinde de tüm servetinin %94’ünü (33,2 milyon İsveç kronu)  kurdurduğu vakfa bıraktı.
100 yılı aşkın bir süredir bilim dünyasının en prestijli ödülleri O’nun adına kurulan vakıf tarafından veriliyor. O adamın adı Alfred Nobel.
Alfred Nobel duygularıyla yüzleştikten sonra sahip olduğu değerleri gözden geçirmiş ve yeniden tanımlamıştı. Belki de bizde bir an durup düşünmeli ve aynı şeyi yapmalıyız.
Bizden sonraki nesillere nasıl bir miras bırakacağız?
Nasıl hatırlanacağız?
Arkamızdan iyi konuşmalar mı yapılacak?
Sevgi ve saygıyla mı anılacağız?
Özlenecek miyiz?

Hiç yorum yok: